HemOkudum Hem de Yazdım TV filminde hain bir pusuda Mehmet Duran Ağa tarafından öldürülür. Hasan ağabeyi Mehmet’in intikamını almak için yeminler ederken, yeni doğmuş bebeğiyle Mehmet’in dul kalan karısı Ayşe çoktan harekete geçmiştir bile. Ayşe yıllarca bekledikleri bebeklerini büyütemeden ölen Mehmet’in Alpay Hem Okudum hem yazdım (1973,Canlı) https://youtu.be/YpseBeT9U7k @YouTube #Alpay #AlpayNazikioğlu #Şarkıcı #Besteci #Müzisyen #Nostalji #AydınMeydın # Üniversite hem okudum hem çalıştım, varlığı da gördüm yokluğu da gördüm tırnaklarımla bir yere geldim. Bir yere geldikten sonra da kazandığınız parayı harcamasını da Bir anda kendini yere atıp, adamıyla birlikte başlıyor vuruşmaya. Kurşunları bitince, “teslim ol” çağrısını yapan eşkıyanın kurşunuyla ölüyor, adamı da ağır yaralanıyor. Haber kasabaya ulaşınca, anası, karısı, hısımları (Hem okudum hem de yazdım) türküsüyle ağıt yakıyorlar. Türküler.com. HemOkudum Hem De Yazdım . Hem okudum hem de yazdım Yalan dünya senden bezdim Dağlar koyağını gezdim Yiten yavru bulunmuyor . Kurşun gelir sine sine Merhem koyun yaresine Öldürmüşler Mehemmed'i Haber verin annesine . Seni vuran Dağlı mıydı Kurşunları yağlı mıydı Düşman seni vurur iken Senin kolun bağlı mıydı cash. Hem okudum hemi de yazdım Yalan dünya senden bezdim Dağlar koyağını gezdim Yiten yavru bulunur mu Yavru yitmeye görsün birHem okudum hemi de yazdım Yalan dünya senden bezdim Dağlar koyağını gezdim Yiten yavru bulunur muYavru yitmeye görsün bir kez. Bulunmaz. Değil dağların koyağı, ırmakların kaynağı, yaylaların çimeni, ovaların çiçeği, hiç bir şey, hiç bir kişi geri getiremez onu. Ehh ana yüreği bu. Dayanması zor. Dağlara düşüp araması doğal; ne ki giden geri gelmez. Şundan ki, yiten candır. Alıp yerine koyamazsın. Nefesin sonu çıkmaya görsün boğazdan bir kez. Dönüşü olmaz. Ama, ağlamak, döğünmek, türkülere sığınmak da insanların kendi öykü olan olay, 1930’larda Çorum’un Osmancık ilçesinin Hacıhamza kasabasında geçer. Kasabada köklü bir aile yaşar o yıllarda. Bu ailenin de Mehmet Bey adlı bir oğlu vardı. Mehmet Bey, geniş omuzlu, kaytan bıyıklı, iri kıyım bir delikanlıdır. Çevresindekilere yaptığı iyiliklerden ötürü de herkesin saygısını, sevgisini kazanmıştır. Yeni evlendiği eşiyle de çok iyi anlaşmaktadır. Hele eşi ona nur topu bir oğlan çocuğu doğurduktan sonra da daha mutlu olmuştur. Bir çocuk ki gözleri yumuk yumuk. Uzun, upuzun saçlar, tombiş bilekler. Anası bir yanını kendine benzetiyor; babası bir yanını. Bak Mehmet diyor karısı “çenesi, kafa yapısı, ağzı sana benziyor, gerisi bana” Mehmet Bey “Ya parmakları” diyor. “Bak bak serçe parmaklarında eğrilik var. Tıpkı seninkiler gibi. Ama uzunluğu da bana benziyor parmakların”. Çocuk daha bir mutlu ediyor aileyi. Evin havası birden değişiyor. Gelenler, gidenler çoğalıyor. Dosta ahbaba teller çekiliyor. “Bir oğlumuz oldu” diye. Uzaktan mektuplarla kutlayanlar. Sözün özü; evde bir şenlik, bir şölen. “Aaaa… İzmir’den Nurettin Amcalardan tel geldi. Kutluyorlar. Bu da Adana’dan Niyaz’lerden geliyor. Bu tel de Çorum’dan, ama tebrik teli değil. Bak hele Mehmet neymiş? “Şey Hükümet teli bu. Bir iş için çağırıyorlar. Gitmek gerek. Hükümet işi ihmale gelmez. Tez zamanda gitmeli’ diyor Mehmet Bey. Vakit öğleyi geçkindir. Ama olsun Hükümetin çağrısı gecikmeye gelmez. Tez elden gitmeli. Varıp anlamalı işin aslını. Adamlarına seslenir. İki at eyerlemelerini söyler. Karısına da “İşim biter bitmez dönerim. Hem yavruma da ufak tefek bir şeyler alırım. Sana da giyecek gerekli. Elbiselerin bol geliyor üstüne. Gelen gidenimiz olur bu güne karşı ayıp olur. Bir kaç elbiselik alırım. Anamı da unutmamak gerek. İlk torunu kadının. Nasıl da yoruldu gebeliğinde senin. Meraklanmana gerek yok. Çorum ne çeker ki. Akşam Osmancık’a varırız. Sabahın erinde ordan çıksak, karanlık çökmeden tutarız Çorum’ Bey bir yandan bunları söylüyor; bir yandan da kucağına aldığı oğlunu seviyor. Kokluyor, öpüyor, bağrına basıyor. Bırakamıyor çocuğu kucağından. Ş aha kalkıyor, demeye kalmadan, silahlı iki kişi atlıyor yola. Saç-sakal birbirine karışmış, iki dağ adamı bunlar. Yolun dar boğazı. Yana yöne kaçacak yer yok. Ancak geri dönülebilir. Mehmet Bey de ona davranıyor. Ama, daha atını dönderir döndermez iki kişi de orada peydahlanıyor. “Canınızı seviyorsanız davranmayın. Kurşunu yersiniz yoksa. Boşaltın ceplerinizi, atlarınızı da bırakıp, koyulun yola” diye ünlüyorlar. Mehmet Bey bakıyor kaçış zor. Teslim olup, parasını silahını, atları vermek de işine gelmiyor. Gurur meselesi yapıyor. Bir anda atıyor kendini yere, silahına sarılıyor. Adamı da atıyor attan. Seyip kalan atlar, kişneyip tepiniyorlar. Aynı anda da kurşunlar vızılamaya başlıyor. Mehmet Bey bir ağacı siperlemiş kendine, basıyor tetiğe. Adamı da sol yanından ateşliyor silahını. Vuruşma epey sürüyor. Mehmet Bey’in de adamının da kurşunları azalıyor. Daha dikkatli kullanmak zorunda kalıyorlar kurşunlarını. Çok geçmeden onlarda bitiyor. Eşkıya azgın. Bir iki kez yine teslim çağrısını yapıp, basıyorlar kurşunu ardından. Mehmet Bey’den bir “Ah” sesi yükseliyor. Yığılıp kalıyor bir kenara. Adamı derseniz ağır yaralı yıkılıyor yere. Neden sonra ayıkıp bir bakıyor ki sağ yanında yatıyor Mehmet Bey. Cansız. Üstü başı kan içinde. Kendisi de yaralı. Cepleri boşaltılmış. Silahları da yok Hacıhamza kasabasına ulaşınca, anasını, karısını, hısım-akrabasını bir ağıt tutuyor. Kimi beşikte yatan üç günlük yavruya üzülüyor; kimi Mehmet Bey’in yiğitliğini dillendiriyor. Kişiliğini övüyor. Sonra tüm bu duygular, bir türküye dil oluyor. Hacıhamza kasabası da Osmancık ilçesi de dar geliyor Türküye. Yankılanıyor, Yaşar Özürküt Öyküleriyle Türküler 3 İstanbul, 2002 Fuzûlî merhumun “Bir nokta gözü kör eder” mealine gelecek bir ifadesi vardır, malum. Arap alfabesi ile yazılan eski metinleri okurken ya da bu alfabeyle yazarken dikkatli olmak gereğine işaret vardır bu ifadede. Çünkü, mesela z harfinin noktası ihmal edilirse, “göz” yazmak murat edildiği hâlde “kör” yazılmış olur. Yanlış okumalar bazen okuyanı zor durumda bırakabilir, bazen ortaya ilginç bir nükte çıkmasına sebep olur, bazen de insanı düpedüz kepaze edebilir. Bu anlamda öğrenci kağıtlarında çok çarpıcı örnekler mevcuttur, hocalar bilir. “Firârî”yi “Ferrari” okuyanı mı arasınız, “Sagîr”i “Sığır” okuyanı mı, “El-kıtrik bi’l-gunne”yi “Elektrik balığına” okuyanı mı… Artık öğrencinin hayal dünyasıyla mütenasip neler neler çıkar ortaya… Sadece öğrenci kağıtlarında değil, alanda iddia sahibi olanların okuma hatalarına da şahitlik etmişliği vardır fakirin. Mezar taşlarında sık rastlanan “Nevverallahu” yani “Allah nurlandırsın” ifadesini “Nurullah” diye okuyan ve hatta kabirde yatan ademoğlunun adının Nurullah olduğunu söyleyen bile var. Fakirin de başına gelmişliği vardır bu tür okuma hatalarına maruz kalmaların. Bir yazma metinde pe, ye, kef, elif ve ra harflerinden oluşan bir kelime çıkmıştı karşıma mesela. Evirdim çevirdim ama bir anlam veremedim. İlk bakışta “peykâr” ya da peygâr” gibi bir şey gördüm. Ama manâ nedir diye baktım, hiçbir şeye benzetemedim. Meğer “pınar” yazıyormuş efendim. Bunu çözmem epeyi bir vakit almıştı, itiraf etmeliyim. Bundan daha az vakitte çözdüğüm bir başka kelimeden bahsedeyim. Sin, kef, vav ve dal harflerinden mürekkeb bir kelimeyle karşılaştım. Sükût dedim olmadı, zira te ile bitmesi gerekirdi bu kelimenin. Acaba müstensih hatası mıdır diye bilmişlendim bir ara. Sonra anladım ki “söğüd”müş bu kelime. Bilecik ilçesi olan Söğüt yani. Çuvaldızı ele batırmazdan evvel iğneyi kendime batırma vazifemi ifa ettikten sonra, asıl örneklere geçmek vaktidir.. Meşhur fıkradır. Köyün birinde insanlar abdest alırken –haşa huzurdan- büzüklerini oynatmaktadırlar. Mesele sonradan anlaşılır. Meğer imam efendi cemaate abdest bahsini okurken, ye harfinin noktalarından birinin silinmiş olmasından dolayı, “yüzüklerinizi oynatın” ifadesini “büzüklerinizi oynatın” olarak okuyuvermiş. Cemaat de buna uymuş… İşte tıpkı bunun gibi bir örnek Adı bende saklı bir ahbabım anlatmıştı. Mahkeme zabıtları olsa gerek, bir metni çevirme vazifesini uhdesine almış. Mahirdir bu konuda, yazdığı okunur, çevirisine itimad edilir. Ancak talihin bir cilvesine kurban gitmiş. “Cürm-i cinâyet” ifadesi çıkmış karşısına. Ne yazık ki ye harfinin bir noktası silinmiş metinde. Bir anlık gafletine gelmiş. Sonuç tam bir facia “Cürm-i cenâbet”! Yine adı bende saklı bir yüksek lisans tezinden son derece fahiş bir okuma hatasını dikkatlerinize ve insafınıza sunmak isterim şimdi de. Mezkur tez, bir divan şairinin divançesinin latin harfleriyle neşri üzerine hazırlanmış. Sultan Abdülmecid’e methiye olarak yazılmış mütekerrir mısralı bir murabbada, tekrar eden mısrayı eleman şu şekilde okumuş “Şebek kadar sa’âdet günlerin ıyd-ı sa’îd olsun.” Şebekliğin bu kadarına da pes doğrusu! Gözden kaçmıştır diyeceğim ama her dörtlüğün sonunda tekrar ediyor bu mısra, tegafül etmek mümkün değil. İnsan en azından şunu düşünür yahu Bir şair, bir padişaha şiir yazacak ve o şiirde padişaha “şebek kadar saadet” dileyecek. Olur iş mi bu? Adamın divanını başında paralarlar maazallah. Hiç mi şeb-i kadr yani Kadir Gecesi diye bir terkip görmedin be mübarek. Kelime kadrosu zaten doğru okuyuşun ne olduğun ortaya koyuyor. Az biraz fikretsen gün gibi çıkacak ortaya. Ayrıca vezin de aksıyor bu şekilde. Dört mefâîlün ile yazılmış bütün mısralar, bu mısra neden aksak vezinli olsun ki? Dahası, madem o kelimeyi “şebek” olarak okudun, inceleme kısmındaki “Eserde Adı Geçen Hayvanlar” faslında neden şebeği zikretmedin?! Velhasıl, bu mısranın doğru okunuşu “Şebin kadr-i sa’âdet günlerin ıyd-ı sa’îd olsun” şeklindedir. Yani, “Gecen Kadir Gecesi, günün mutlu bir bayram olsun”. Bu kadar basit… Bir anekdot olarak anlatılır. Sonradan okur-yazar olmuş nev-heves bir zât, yanındaki ehibbasına caka satmak için olacak, edindiği yüksek! ilimden bahsetmektedir. Üsküdar’da sahilde bir kahvede çay içiyorlardır. Bir vapur geçer. Vapurun üzerinde bir yazı görür arkadaşları. Oku şu yazıyı derler. Bizimki gaza gelir ve ağzını eğip bükerek okur İnnâ tûlî ve bûrî! Pekâlâ manâsı nedir? Elbette cevap yok. Arapça bir ibare zannetmiştir kuvvetle muhtemel. Oysa gayetle Türkçedir yazan Anadolu Vapuru! Yine böyle bir zâtın yolu bir camiye düşer. Duvarlarda asılı levhaları okuma gayretine kapılır. İlk levhanın başına geçer, bir müddet bakar ve heceleye heceleye okur “Mezamez balıkdır emezmez ilikdir.” Bir yanlışlık yaptığının farkına varmış mıdır bilinmez ama söylediği şeyin hiçbir anlamı yok. Oysa levhadaki yazı Arapça bir kelam-ı kibar “Men âmene bi’l-kader emine mine’l-keder”. Yani, kadere iman eden kederden emin olur. Meğer nun harflerini z gibi okumuş garibim, hâliyle bir şeye benzetememiş ve ortaya bu şahane! kelam çıkıvermiş. Daha basit bir levhanın önüne getirmişler. “Nûrun alâ nûr” ayeti var levhada. Bakmış bakmış ve kendinden emin bir eda ile okumuş “Ne var Ali ne var!” Şair Halide Nusret, kız lisesinde edebiyat muallimliği yaparken, bir derste bir metin okumaktadır. Metinde “eşk-i hüsn” diye bir ifade geçer. Güzelliğin gözyaşı gibi zarif bir anlamdır ihtiva ettiği. Ancak gerçek hiç de öyle zerafet arz eder cinsten değildir. “Eşek Hasan” yazmaktadır aslında. Bunun anlattıktan sonra der ki, kızlar o kadar naziktiler ki, bu gafı farkettikleri hâlde hiç biri yüzüme vurmadı… Bu satırların yazarında bu nezaket hak getire. O yüzden haddini aşmak pahasına bu yanlış okumaları dile getirdi. Denk gelirse dile getirmeye devam edecek. Mazur görüle… ⓘⓓⓔⓑⓘⓨⓐⓣ Ali Tavşancıoğlu Hem Okudum Hemide Yazdım – Bağlama-Saz Türkü Notaları Hem Okudum Hem Yazdım Çorum-Ali Ciyez-Muzaffer SarısözenHem Okudum, Hemi Yazdım,Yalan Dünya Senden Bezdim…OfDağlar Koyağını Gezdim,Yiten Yav… - ÇorumTürküleri - TürkülerTürküSözleriHem Okudum Hem Yazdım Hem Okudum Hem Yazdım nedir? Hem Okudum Hem Yazdım hakkında bilgi. Hem Okudum Hem Yazdım tanımı anlamı nedir?. Hem Okudum Hem Yazdım - çorum sözleri makalesi, haberleri Hem Okudum Hem Yazdım vikipedi. Hem Okudum Hem Yazdım - Çorum Türküleri - Türküler, Türkü Sözleri Aziz Duran hem okudum hemi yazdım sözleri ve videosu Hem okudum, hemi yazdım, yalan dünya senden bezdim…of dağlar koyağını gezdim, yiten yavru bulunur mu…of el yazıya, el yazıya duman çökmüş çöl yazıya…of kurban olam, kurban olam beşikte yatan kuzuya el veriyor el veriyor orta da direk bel veriyor…of döndüm baktım sağ yanıma, memedim de can veriyor atalardan aldım öğüt derelere saldım söğüt of hep kırılsın avşar eli mehmet gitti baba yiğit of Aziz Duran hem okudum hemi yazdım dinle

hem okudum hem yazdım şiiri