Kalp krizinin geldiğini nasıl anlarız? 14; 18.12.2009 - 16:06 bir hastaneye başvurması ve sağlık yardımı alması olduğunu vurgulayan Doç. Dr. İltümür, şunları söyledi İş hayatında inişler çıkışlar, sevinçler, mutluluklar, kızgınlıklar, kırgınlıklar, kıskançlıklar ve korkular her zaman var. Bu duyguların çoğunu zaman zaman yaşıyoruz. Bu duygu halleri bizi ileri taşıdığı gibi duraklamamıza veya kendimizi iş hayatından çekmemize de sebep olabilir. Peki, başarısızlık korkusuna sahip olduğumuzu nasıl anlarız? “Korku Kişi diğerine göre daha aktif ve baskın patron olsun ama bir gün geldiğinde 2. Olan yani pasif patron bir şey dediğinde ya da ısrar ettiğinde 1. Patron bile karşı çıkmak istemesine karşın bir şey yapmadığı da görüldüğüne göre. Allah’ımızın tek patron olduğunu nasıl idrak edebiliriz? Sosyal medya devi Facebook'un mesajlaşma ve sohbet uygulaması olan Facebook Messenger hem mobilden hem de masaüstü bilgisayarlardan kullanılabiliyor. Peki; --------------------------------------------------------------------------------------------------------------------Kanalımıza Abone Olun; https://www.youtu cash. SORU Selamun aleykum hocam, Namazdan sonra “Allah kabul etsin” demek bidat mıdır? CEVAPVe aleykumusselam ve rahmetullahi ve beraketuh. Hamd Allah’a kısmından bir davranış ya Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’den sabittir, buna sünnet deriz veya ama sabit değildir, buna da bidat menfi manada bir de sahabe amelini ilave edebiliriz. Çünkü bir amel sahabeden sabit değilse Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’den bu ameli görmediklerinden ötürüdür. Aksi takdirde o amel en azından bir sahabeden muhakkak sabit olurdu. Bunun için İmam ibni Kesir rahimehullah şöyle der “Ehli Sünnet ve’l Cemaat sahabeden sabit olmayan her söz ve amel için “bu bidattir” derler. Zira o söz veya amelde bir hayır olmuş olsaydı muhakkak bizden önce onu yaparlardı. Çünkü onlar hiçbir hayırdan geri durmamışlardır.” Tefsiru’l-Kurani’l-Azim 7/278,279Namazdan sonra cemaatin musâfaha ederek veya etmeyerek birbirlerine “Allah kabul etsin” demeye gelince ne sünnette vardır ve ne de sahabenin amelinde. Dolayısıyla müslümanın kardeşine “Allah kabul etsin” diyerek amelinin kabulüne duacı olması güzel bir şeydir lakin bu davranışı adet haline getirmek ve buna mukabil sünneti terk etmek ki bu durumda sünnet olan her namaz sonrası böyle yapmamaktır elbette terk edilmesi gereken bir münkerdir. Allah-u Âlem. 8 Ağu, 2017 Etiketler Namaz, Bidat “Hak” rumuzlu okuyucumuz “Namaz kılarken kaçıncı rekâtta olduğuma dair sürekli tereddütler yaşıyorum. Ne kadar dikkat edersem edeyim son anda bir dalgınlıkla yine de tereddüt içinde kalıyorum. Hâlbuki namaza ne kadar dikkat etmem gerektiğini de bildiğim halde böyle oluyor. Bazen kendi kendime son rekâta kalkarken çözüm olarak içimden iki defa Allahü ekber diye tekbir getiriyorum bunun bir mahzuru olur mu? Sık olarak, kaçıncı rekâtta olduğu konusunda tereddüde düşen kişi ne yapmalıdır? Sizce bu konuda kesin çözüm nedir? Ne yapılabilir?” İster ibadet içinde, ister ibadet dışında olsun, hata kulun süsüdür. Hataları affetmek de Rabbimizin şanından ve sıfatlarındandır. Şeytan kendisi af yoluna başvurmadığı için, bizim de hatalardan sonra affedici bir Rabbimiz olduğunu hatırlamamızı istemez. Bizim namazımızın fesada gittiğini ve bozulduğunu telkin eder. Böylece vesveselerimizi arttırır ve namazdaki huzurumuzu bozar. Biz namazda; “Aman, hata yapmayayım”, “Eyvah! Namazım fesada gidecek!” dedikçe şeytana dayanılmaz bir fırsat vermiş oluruz. Vesvesemiz artar. Şüphe ve tereddüt çıkmazına düşeriz. Bu da ibadet hayatımıza zarar verir. Bizi ibadetten soğutur. Keza, hatâ ve kusur bizim kulluğumuzun mührüdür. Allah’ın Ğafûr Çok bağışlayan, Ğaffâr Sürekli bağışlayan, Afüv Affeden, Tevvab Tevbeleri kabul eden isimleri bizim hatâ yapmamızı gerekli kılarlar. Çünkü bu isimlerin şemsiyesini ancak hatâ yapınca üzerimizde hissederiz. Hatâsız ve kusursuz olsak Allah’ın bu güzel isimlerini bilemeyeceğiz, tanıyamayacağız, kavrayamayacağız. Adım başı hata yapıyoruz! Böylelikle adım başı Allah’ın affedici ve bağışlayıcı olduğunu hatırlıyoruz, yaşıyoruz, kavrıyoruz, tanıyoruz! Allah’ı tanımaktan büyük nimet ve ihsan bulunabilir mi? Her hatada Allah’ı hatırlamak, her kusurda Allah’ı anmak, Allah’a dönmek ve Allah’a sığınmak ne büyük bir nimettir! Hazret-i Âdem Aleyhisselâm ile muhterem eşi hata yaptılar, fakat hiç vakit kaybetmeden, “Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik! Eğer Sen bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen biz elbette hüsrana düşenlerden oluruz!” 1 diyerek Allah’a sığındılar. Allah’a tövbe ettiler. Allah da onların tevbelerini kabul Hazret-i Yunus Aleyhisselâm bir hata eseri, öfkelenerek kavmini terk etti. Ardından kendisini balığın karnında buldu. Hata ettiğini anladı ve Allah’a sığınmaya, tövbe etmeye başladı “Allah’ım! Senden başka ilâh yoktur! Seni her türlü noksandan, kusurdan ve batıl düşüncelerden tenzih ederim. Beni bağışla! Ben kendime zulmedenlerden oldum!” Allah da duasını kabul buyurdu ve onu içinde bulunduğu sıkıntıdan Bütün bunları hatayı teşvik etmek için hatırlatmıyorum! Hatalara karşı telâşa kapılmamızın gerek olmadığını vurgulamak, telâşın vesveseyi arttırmaktan başka işe yaramadığını hatırlatmak istiyorum. Ve hata yaptığımızda kendimizi hırpalamamak için yazıyorum. Çünkü vesvesenin zarar verici ısırmalarından uzak kalmamız gerekiyor. Hata yapınca her şeyin bittiğini düşünmememiz gerekiyor. Bilhassa kasıt taşımayan ibadet hatalarının, bizi riyadan uzaklaştırmak ve Allah’a sığındırmak gibi işlevleri bulunduğunu hatırlayıp, üzülmek ve korkmak yerine, sevinç ve şükür içinde biraz dikkat etmemizin yeterli olduğunu kavramamız gerekiyor. Her hatanın bir telâfisi vardır. Peygamber Efendimiz asm namaz hatası konusunda buyurmuştur ki “Biriniz namazı dört rekât mı, yoksa üç rekât mı kıldığında şüpheye düşerse, içinden şüpheyi atsın ve kesin bildiğine göre davranıp namazını tamamlasın. Selâm vermeden önce iki secde yapsın. Eğer beş kılmış ise, bu secdeler namazına şefaatçi olur. Eğer namazını tam kılmış ise, bu secdeler şeytanın uzaklaştırılmasına vesile olur.”5 Şu halde namaz esnasında kaç rekât kıldığımızı unuttuğumuzda; namaza ara vermeden düşünürüz, galip kanaatimize göre hareket ederiz. Galip kanaatimiz belirmemişse, azında bulunduğumuzu kabul ederiz. Buna göre namazımızı tamamlarız. Sonunda sehiv secdesi yaparız. Meselâ dört rekâtlı bir namazda üçüncü rekâtta mı, dördüncü rekâtta mı olduğumuzu unutmuşsak, galip kanaatimiz de yoksa azında bulunduğumuzu, yani üçüncü rekâtta olduğumuzu kabul ederiz. Bu kabul üzerine namazı tamamlarız. Sonunda sehiv secdesi ile Allah’ın af ve merhametine sığınırız. Son rekâta girerken iki defa tekbir getirmekte bir sakınca yoktur. Dipnotlar 1- A’râf Sûresi 23. 2- Bakara Sûresi 37. 3- Enbiyâ Sûresi 87. 4- Enbiyâ Sûresi 88. 5- Buhârî, Sehv, 6,7. Benzer konuda makaleler Kendini kabullenmenin yolları Kendini kabullenmenin 3 aşaması vardır 1. Öz-farkındalık 2. Öz-düzenleme 3. Öz-aşkınlık Öz-farkındalık kişinin kendi duygu, düşünce ve davranışlarının farkında olması durumudur. Öz-farkındalığın ünlü psikolog ve yazar Daniel Coleman tarafından tanımlanan üç önemli birleşeni duyguları ve bunların kendi üzerindeki etkilerini fark etmek, kendi güçlü ve zayıf taraflarını görmek ve kendi değerinin farkında olmaktır. Öz-düzenleme duygularımızı, düşüncelerimizi ve davranışlarımızı kontrol edebilme yeteneğidir. Kendini kabullenebilmek için dikkatinizi kendinize duyduğunuz hoşnutsuzluğa değil pozitif yönlerinize odaklayabilirsiniz. Aynı zamanda negatif olaylara da farklı bir bakış açısından bakıp, bu olaylardan doğan fırsatları görebilirsiniz. Örneğin, yaşadığınız zorluklara isyan etmek kendinizi veya başkalarını suçlamak yerine büyümenize yardımcı olacağını fark etmek, bu farklı bakış açısına örnek olabilir. Ancak, kendini kabullenmemek, bilinçaltında gerçekleşiyor olabilir. Dolayısıyla bunu sadece öz-düzenleme ile çözmek mümkün olmayabilir. Ayrıca, kendinizi kabullenmek ve affetmek sizi -affetmesi gereken ve affedilmesi gereken- olarak ikiye ayırır, bu iki parça birbirlerine karşı olurlar. Aslında kabullenmenin kendinizi iyisiyle kötüsüyle bütün olarak görmek olduğu düşünülürse, daha derin bir kabullenmeye öz-denetim yerine öz-aşkınlık yardımcı olabilir. Öz-aşkınlık kişinin kendiyle meşgul olmayı bırakıp kendini başkalarına, işine, bir davaya veya başka bir etkinliğe adayabilme yetisidir. Öz-aşkınık yaşadığınızda, kendinizi tanımlamak için kendiniz dışındaki şeyleri kullanmayı bırakırsınız. Bunun yerine, dünyayla zorlama olmayan bir bağ kurarsınız. Bunu da işinize, ailenize, veya genel olarak topluma vakit ayırıp, yardımcı olarak sağlayabilirsiniz. Burada iyileştirici olan, kendinizi aşan bir amaca gönülden bağ hissetmektir. Öz-farkındalık, öz-denetim ve öz-yükseliş beyinde kalıcı pozitif değişiklikler yaratma gücüne sahiptir. Kendini kabullenmek için meditasyon Kendinizi kabullenmek için yapabileceğiniz iki meditasyon türü var farkındalık meditasyonu ve şefkat loving kindness veya metta meditasyonu. Farkındalık meditasyonu, kendi duygularınızın farkında olmak ancak yargılamamak, duyguların gelişlerini ve gidişlerini gözlemlemek olarak anlatılabilir. Bunu yapmak, beyninizin strese dayanıklılığını arttırabilir, ve sizi sakinleştirir. Kendinize şefkat göstermek ise, kendinizi kabullenmenizi kolaylaştırır. Şefkat meditasyonu, beynin duyguları gözlemleyen ve işleyen bölümünün çalışmasını değiştirerek bunu başarmanızı sağlayabilir. Değerli kardeşimiz, "Allah, sadece kendisinin rızası için olmayan bir amelden başkasını kabul etmez." Nesâî, Cihad, 24 hadisi gereğince, konuyu birkaç madde halinde açıklamakta yarar vardır İbadetin bir şekil yönü bir de battını / iç yönü yönü vardır. Bilindiği üzere, fıkıh, amellerin ve muamelelerin zahirine bakarak hüküm verir. Onların batınlarıyla, iç kısımlarıyla ilgilenmez. “İşin zahirine göre hüküm verip, batınını / gizli olan iç durumunu Allah’a havale ederiz.” prensibine uygun olarak hareket eder. Bunun manası şudur Fıkıh, bir farzın ilmen kabul edilen şartlarına bakarak onun sahih olup olmadığına karar verir. İnsanlardan gizli olan işin iç kısmıyla ilgilenmez, ilgilenemez. Mesela, bir namazın şartlarına uygun kılındığı halinde onun sahih olduğuna karar verir. Fakat bu karar o namazın gizli olan -iyi, kötü- niyet sebebiyle makbul olup olmadığını bilemez ve o konuda hüküm veremez. Hadislerde şirk-i hafi olarak ifade edilen riyakârlığa dikkate çekilmesi, işin fıkhî boyutunu değil, Allah katındaki değerlendirmeye dikkat çekilmiştir. Mesela, bir insan namazın herhangi bir şartını yerine getirmediği takdirde onu gören bir kadı efendi -şeriatın zahirine bakarak- namazını yeniden kılmasını ister, fakat şartları yerine getirilen bir namazın içinde gösteriş yapıldığını bahane ederek bunu isteyemez. Nitekim, Hz. Peygamber tadil-i erkâna riayet etmeyen bazı kimselerin yeniden namazlarını kılmalarını -hatta bunu üç defa kıldırdığını- gösteren rivayetler vardır. Çünkü burada hükmün zahiri çiğnenmiştir. Halbuki, zahiri şartlarına riayet ederek namaz kılan ve gerçekte namazın farz olduğuna bile inanmayan münafıklardan -onları bildiği halde- namazlarını yeniden iade etmelerini istememiştir. Çünkü bu konu gizlidir, kişi ile Allah arasında kalan bir sırdır. Bir kadı efendi kalkıp da onlarla “târiku’s-salat / namazı terk edenler” muamelesini göremez. Ahirette elbette hükmünü Allah verecek ve münafıkların bütün ibadetlerini boşa çıkaracaktır. İşte bazı hadislerde söz konusu edilen ve “Şüphesiz Cenab-ı Allah sadece kendisi için ve kendisinin rızası için olmayan bir amelden başkasını kabul etmez.” manasına gelen rivayetlerin anlamı budur. İşin özeti şudur İslam’a göre, gerçekte gizli olarak kâfir olduğu halde dışa yansıyan yüzüyle, lisanıyla “mümin olduğunu söyleyen” kimse, dünyada mümin muamelesini görür. Ahirette ise kâfir muamelesini görür. Şartlarına uygun namaz kılan kimse, dünyada namazını kılmış bir mümin olarak değerlendirilir. Eğer kıldığı bu namazı tamamen gösteriş olarak kılmışsa, ahirette namaz kılmamış kimsenin muamelesini görür. Ebu Hureyre’nin Resulullah asm’dan aktardığı bir kudsî hadis-i şerifte bu gerçeğe işaret edilmiştir “Allah buyurdu ki; 'Ben ortakların en zengin tarafıyım. Kim yaptığı bir amelde benimle beraber başkasını da ortak etmişse, onu şirkiyle bir rivayette ortak koştuğu şerikiyle baş başa bırakırım.'” Müslim, Zühd, 46. İmama Nevevî’ye göre, bu hadisten anlaşılan; sadece riyakârlık için ibadet eden kimsenin ameli kabul olmayacak ve sahibi de -sevap kazanması şöyle dursun- günah kazanacaktır.Nevevî ilgili hadisin şerhi İbadetlerin şekil olarak geçerli olması için, o ibadetin farzlarının tam yapılması gerekir. Mesela, namaz kılarken farz olan secde yapılmazsa namaz geçerli olmaz. Selam ve dua ile...Sorularla İslamiyet Duaların Kabul Olması İçin Kılınan Namaz Nihat HATİPOĞLU Duaların Kabul Olması İçin Kılınan Namaz Yatsı Namazı veya Sabah Namazından sonra “Niyet Ettim Alla Rızası ve Dualarımın Kabulü İçin Namaz Kılmaya” denir ve 4 rekat sünnet kılar gibi namaz kılınır! Birinci rekatta Fatiha’dan sonra on ihlas, İkinci rekatta Fatiha’dan sonra yirmi ihlas, Üçüncü rekatta Fatiha’dan sonra otuz ihlas, Dördüncü rekatta yine Fatiha’dan sonra kırk ihlası şerif okuyarak namazı tamamla. Namazdan sonra, bir kere “Ellezıne kale lehümün nasü innen nase kad cemeu leküm, fahşevhüm fezadehüm imanen ve kalu hasbünallahü ve ni’mel vekil” Ayetini oku ve ayetin “Hasbünallahü ve nı’mel vekil” kısmını yüz defa tekrar et, yüzüncü de bir kere “Fenkalebu bini’metin minallahi ve fadlin lemyemseshüm suün vettebeu rıdvanellah* vallahü zü fadlin azıym” ayeti kerimesini oku. “Hasbünallahü ve ni’mel vekil” ayeti kerimesi gökte asılmış bir kılınçtır Bu minval üzere Hasbünallahü ve ni’mel vekil ayetini her gece1900 bin dokuzyüz kere okuyarak ondokuz19 gece buna devam et ve Cenabı Hakkın ihsanını bekle. Etiketler Duaların Kabul Olması İçin Kılınan Namaz Duaların Kabul Olması İçin Okunacak DuaDuaların Kabul Olması İçin Dualar

namazımızın kabul olduğunu nasıl anlarız